Yeni evimize, yeni taşındık. Uzun zamandır
karşıda Beşiktaş’ta oturuyorduk. En sonunda eşimi ikna ederek Bostancı’ya
taşınabilmeyi başarabildik. Biraz zor oldu ama Bostancı gibi güzel bir yer yok
benim için. Uzun süre ikna çabalarımdan sonra canım eşim beni daha fazla
kırmayarak, taşınmayı kabul etti. Bostancı sahile yakın bir yerden evimizi
tuttuk. Evimizin zaten sahile yakın olmasını istiyordum. Çünkü Bostan’cının
sahil şeridini çok seviyorum. Bostancı’yı çok seviyorum. Sanki orada hiç
karmaşa ve karışıklık yok. Her şey sakin, sorunsuz, insanlarında telaş – stres diye
bir şey yok adeta. Bir de sahil şeridinin, Pendik’e kadar uzanması, benim için en
başta taşınma sebeplerimden bir tanesiydi. Eşimi
getirmek kolay olmadı ama bu isteğimi kırmadı.
Eşim kolay kolay Beşiktaş’tan ayrılmak istemedi.
Çünkü o benim tam tersi hayatı tarzını seviyor. Ben ne kadar rahatı ve huzuru,
temiz havayı seviyorsam. O da eğlenceyi, hareketi, şehrin içinde olmayı çok
seviyor. En azından İstanbul’da birçok semt canlı ve hareketli olduğundan, Bostancı’ya
gelmekten o kadar üzülmedi.
Tekrardan yeni evimize dönecek olursak,
eşyalarımızın hepsini yerleştirdik. Ama duvarlarımız çok boş kaldı. Geçenlerde
eşimle bunu konuşuyorduk. İkimizde sanatı çok sevdiğimizden tablo koymayı karar
verdik ve duvarları paylaştık. Ben kendi duvarımda doğaya ait tablo koyarken, o
da şehrin canlılığını yansıtan tablo koydu. Salon girişine de duvar saatikoyarak, böylelikle salonun duvarlarını tamamlayarak, evin her şeyi tamam
oldu.